أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
Türkçe Deyim

hüküm vermek

hüküm vermek Deyim 1) bir karara varmak;

— Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü

İlgili Deyimler

Deyimin Geçtiği Ayet/Ayetler

3/Aliimran-58
ذٰلِكَ نَتْلُوهُ عَلَيْكَ مِنَ الْاٰيَاتِ وَالذِّكْرِ الْحَك۪يمِ

Bu, sana okuduklarımız, her şeye hüküm veren Allah’ın öğütleri ve ayetleridir.

4/Nisa-58
اِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُكُمْ اَنْ تُؤَدُّوا الْاَمَانَاتِ اِلٰٓى اَهْلِهَاۙ وَاِذَا حَكَمْتُمْ بَيْنَ النَّاسِ اَنْ تَحْكُمُوا بِالْعَدْلِۜ اِنَّ اللّٰهَ نِعِمَّا يَعِظُـكُمْ
Bu kelime "öğütte bulunmak" deyiminde vurgulanmış
بِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ سَم۪يعاً بَص۪يراً

Allah emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hüküm verdiğiniz zaman adaletle hüküm vermenizi emretmektedir. Kesinlikle Allah ne güzel öğütte bulunuyor! Kesinlikle Allah duyandır, görendir.

5/Maide-42
سَمَّاعُونَ
Bu kelime "kulak tutmak " deyiminde vurgulanmış
لِلْكَذِبِ اَكَّالُونَ
Bu kelime "haram yemek " deyiminde vurgulanmış
لِلسُّحْتِۜ
Bu kelime "haram yemek " deyiminde vurgulanmış
فَاِنْ جَٓاؤُ۫كَ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ اَوْ اَعْرِضْ
Bu kelime "ilgisini kesmek" deyiminde vurgulanmış
عَنْهُمْۚ وَاِنْ تُعْرِضْ
Bu kelime "ilgisini kesmek" deyiminde vurgulanmış
عَنْهُمْ فَلَنْ
Bu kelime "zarar vermek " deyiminde vurgulanmış
يَضُرُّوكَ
Bu kelime "zarar vermek " deyiminde vurgulanmış
شَيْـٔاًۜ
Bu kelime "zarar vermek " deyiminde vurgulanmış
وَاِنْ حَكَمْتَ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُقْسِط۪ينَ

Onlar, yalana kulak tutanlardır; haram yiyicilerdir. Sana gelirlerse aralarında hüküm ver veya onlardan ilgini kes. Onlardan ilgini kesersen sana hiçbir zarar veremezler. Aralarında hüküm verecek olursan kıst (adalet) ile hüküm ver. Kuşku yok ki Allah, adil olanları (kıst) sever.

5/Maide-44
اِنَّٓا اَنْزَلْنَا التَّوْرٰيةَ ف۪يهَا هُدًى وَنُورٌۚ يَحْكُمُ بِهَا النَّبِيُّونَ الَّذ۪ينَ اَسْلَمُوا لِلَّذ۪ينَ هَادُوا وَالرَّبَّانِيُّونَ وَالْاَحْبَارُ بِمَا اسْتُحْفِظُوا مِنْ كِتَابِ اللّٰهِ وَكَانُوا عَلَيْهِ شُهَدَٓاءَۚ فَلَا تَخْشَوُا النَّاسَ وَاخْشَوْنِ وَلَا
Bu kelime "gözden çıkarmak" deyiminde vurgulanmış
تَشْتَرُوا
Bu kelime "gözden çıkarmak" deyiminde vurgulanmış
بِاٰيَات۪ي ثَمَناً قَل۪يلاًۜ وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ

Biz, içinde bir hidayet ve nur bulunan Tevrat’ı indirdik. Yahudileşmiş olanları terk etmiş (müslim / teslim olmuş) Nebiler; Rabbaniler (Rabb’in yolunda yürüyen nasrani bilginler) ve Ahbar (Yahudi bilginler), Allah’ın kitabından muhafaza ettikleri şeylerle hüküm veriyorlar. Buna şahit oldular. İnsanlardan çekinmeyin; benden çekinin! Benim ayetlerimi az bir bedelle gözden çıkarmayın! (satmayın.) Kim Allah’ın indirdikleriyle hüküm vermediyse işte Kâfirler, onlardır.

5/Maide-47
وَلْيَحْكُمْ اَهْلُ الْاِنْج۪يلِ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ ف۪يهِۜ وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ

İncil ehli de onun içindeki, Allah’ın indirdikleri ile hüküm versin! Kim Allah’ın indirdikleriyle hüküm vermediyse işte fasıklar (yoldan çıkıp sapmışlar) onlardır.

5/Maide-95
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَقْتُلُوا الصَّيْدَ وَاَنْتُمْ
Bu kelime "ihrama girmek " deyiminde vurgulanmış
حُرُمٌۜ
Bu kelime "ihrama girmek " deyiminde vurgulanmış
وَمَنْ قَتَلَهُ مِنْكُمْ مُتَعَمِّداً فَجَزَٓاءٌ مِثْلُ مَا قَتَلَ مِنَ النَّعَمِ يَحْكُمُ بِه۪ ذَوَا عَدْلٍ مِنْكُمْ هَدْياً بَالِغَ الْكَعْبَةِ اَوْ كَفَّارَةٌ طَعَامُ مَسَاك۪ينَ اَوْ عَدْلُ ذٰلِكَ صِيَاماً
Bu kelime "oruç tutmak" deyiminde vurgulanmış
لِيَذُوقَ
Bu kelime "tadına bakmak " deyiminde vurgulanmış
وَبَالَ اَمْرِه۪ۜ عَفَا اللّٰهُ عَمَّا سَلَفَۜ وَمَنْ عَادَ
Bu kelime "izine dönmek" deyiminde vurgulanmış
فَيَنْتَقِمُ
Bu kelime "intikam almak " deyiminde vurgulanmış
اللّٰهُ مِنْهُۜ وَاللّٰهُ عَز۪يزٌ ذُوانْتِقَامٍ
Bu kelime "intikam almak " deyiminde vurgulanmış

Ey iman edenler! İhrama girdiğinizde avı öldürmeyin. İçinizden kim onu kasten öldürürse öldürdüğü hayvanın dengi (ona) cezadır. (Buna) Kâbe'ye varacak bir kurban olmak üzere içinizden adalet sahibi iki kişi hüküm verir (öldürülen avın dengini takdir eder). Yahut (avlanmanın cezası) miskinleri doyurmaktan ibaret bir kefarettir yahut onun dengi oruç tutmaktır. Ta ki (yasak av yapan) işlediğinin vebalinin tadına bakmış olsun. Allah geçmişi affetmiştir. Kim (geri) aleyhe dönerse Allah da ondan intikamını alır. Allah azizdir, intikam alıcıdır.

11/Hud-45
وَنَادٰى نُوحٌ رَبَّهُ فَقَالَ رَبِّ اِنَّ ابْن۪ي مِنْ اَهْل۪ي وَاِنَّ وَعْدَكَ الْحَقُّ وَاَنْتَ اَحْكَمُ الْحَاكِم۪ينَ

Nuh Rabbine seslenmiş ve “Ey Rabbim oğlum, benim ev halkımdan (zürriyetimden) idi ve senin vaadin de haktır. Şüphesiz sen, hüküm verenlerin en iyi hüküm verenisin” demişti.

12/Yusuf-5
قَالَ يَا بُنَيَّ لَا تَقْصُصْ رُءْيَاكَ عَلٰٓى اِخْوَتِكَ فَيَك۪يدُوا
Bu kelime "tuzak kurmak " deyiminde vurgulanmış
لَكَ كَيْداًۜ
Bu kelime "tuzak kurmak " deyiminde vurgulanmış
اِنَّ الشَّيْطَانَ لِلْاِنْسَانِ عَدُوٌّ مُب۪ينٌ

Babası, şöyle dedi: “Yavrucuğum! Rüyanı kardeşlerine anlatma. Yoksa, sana tuzak kurarlar. Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır.”

12/Yusuf-6
وَكَذٰلِكَ يَجْتَب۪يكَ رَبُّكَ وَيُعَلِّمُكَ مِنْ تَأْو۪يلِ الْاَحَاد۪يثِ وَيُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَعَلٰٓى اٰلِ يَعْقُوبَ كَمَٓا اَتَمَّهَا عَلٰٓى اَبَوَيْكَ مِنْ قَبْلُ اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْحٰقَۜ اِنَّ رَبَّكَ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ۟

Böylece Rabb’in seni seçecek, sana sözlerden (rüyalardan) sonuç çıkarmayı (tevil) öğretecek. Daha önce ataların İbrahim ve İshak'a tamamladığı gibi sana ve Yakup ailesine nimetini tamamlayacak. Şüphesiz ki Rabb’in her şeyi bilen, (doğru) hüküm verendir."

16/Nahıl-124
اِنَّمَا جُعِلَ السَّبْتُ عَلَى الَّذ۪ينَ اخْتَلَفُوا
Bu kelime "ihtilafa düşmek " deyiminde vurgulanmış
ف۪يهِۜ وَاِنَّ رَبَّكَ لَيَحْكُمُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ ف۪يمَا كَانُوا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ
Bu kelime "ihtilafa düşmek " deyiminde vurgulanmış

Cumartesi tatili, ancak onda ihtilafa düşenlere (farz) kılınmıştı. Kıyamet günü Rabb’in, muhakkak onların ihtilafa düştükleri şey hakkında aralarında hüküm verecektir.

24/Nur-10
وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَاَنَّ اللّٰهَ تَـوَّابٌ حَك۪يمٌ۟

(Düşünsenize) Ya Allah'ın sizin üzerinizde fazlı ve merhameti bulunmasaydı (ne yapardınız)? Şüphesiz ki Allah tövbe edenlere ceza vermekten vaz geçen ve her şeye adaletle hüküm verendir.

26/Şuara-21
فَفَرَرْتُ
Bu kelime "firar etmek" deyiminde vurgulanmış
مِنْكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ ل۪ي رَبّ۪ي حُكْماً وَجَعَلَن۪ي مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ

“Ne zaman ki sizden korktum, sizden firar ettim. Şimdi Rabb’im bana hüküm verdi ve beni Rasullerden kıldı.”

27/Nemil-6
وَاِنَّكَ لَتُلَقَّى الْقُرْاٰنَ مِنْ لَدُنْ حَك۪يمٍ عَل۪يمٍ

Bu Kur'an sana, en iyi hüküm veren ve her şeyi bilen tarafından verilmektedir.

27/Nemil-7
اِذْ قَالَ مُوسٰى لِاَهْلِه۪ٓ اِنّ۪ٓي اٰنَسْتُ نَاراًۜ سَاٰت۪يكُمْ مِنْهَا بِخَبَرٍ اَوْ اٰت۪يكُمْ بِشِهَابٍ قَبَسٍ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ

Hani Musa ailesine 'Şüphesiz ki ben bir ateş gördüm.' demişti. 'Size ondan ya bir haber veya ısınmanız için bir kor ateş getireceğim.'

27/Nemil-8
فَلَمَّا جَٓاءَهَا نُودِيَ اَنْ بُورِكَ مَنْ فِي النَّارِ وَمَنْ حَوْلَهَاۜ وَسُبْحَانَ
Bu kelime "sınır çekmek (çizmek)" deyiminde vurgulanmış
اللّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ

Fakat oraya varınca ona şöyle seslenildi: “Ateşin bulunduğu yerdeki ve çevresindeki herkes mübarek kılınmıştır. Âlemlerin Rabbi olan Allah, kudret ve yüceliğine sınır çekilemeyendir.

27/Nemil-9
يَا مُوسٰٓى اِنَّـهُٓ اَنَا اللّٰهُ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُۙ

Ey Musa! Güçlü, doğru hüküm veren Allah, benim, ben!

27/Nemil-10
وَاَلْقِ عَصَاكَۜ فَلَمَّا رَاٰهَا تَهْتَزُّ كَاَنَّهَا جَٓانٌّ وَلّٰى
Bu kelime "ters yüzüne dönmek " deyiminde vurgulanmış
مُدْبِراً
Bu kelime "ters yüzüne dönmek " deyiminde vurgulanmış
وَلَمْ يُعَقِّبْۜ يَا مُوسٰى لَا تَخَفْ اِنّ۪ي لَا يَخَافُ لَدَيَّ الْمُرْسَلُونَۗ

Asanı at." Onun çevik bir yılan gibi hareket ettiğini görünce ters yüzüne döndü. "Ey Musa! Korkma! Çünkü benim yanımda elçiler korkmaz.

31/Lokman-8
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا
Bu kelime "iş yapmak " deyiminde vurgulanmış
الصَّالِحَاتِ لَهُمْ جَنَّاتُ النَّع۪يمِۙ

(Buna karşılık) iman edip doğru ve yararlı işler yapanlar nimetlerle dolu cennetlere kavuşacaklar.

31/Lokman-9
خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ وَعْدَ اللّٰهِ حَقاًّۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ

Allah’ın vaadi olarak orada [ebedî] kalacaklardır. O güçlüdür, doğru hüküm verendir.

31/Lokman-10
خَلَقَ السَّمٰوَاتِ بِغَيْرِ عَمَدٍ تَرَوْنَهَا وَاَلْقٰى فِي الْاَرْضِ رَوَاسِيَ اَنْ تَم۪يدَ بِكُمْ وَبَثَّ ف۪يهَا مِنْ كُلِّ دَٓابَّةٍۜ وَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَر۪يمٍ

O, gökleri gördüğünüz üzere bir direk olmadan yarattı, sizi sarsar diye yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi ve orada her canlıdan yaydı. Gökten de su indirip onunla her güzel çiftten bitirdik.

34/Sebe-1
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِ وَلَهُ الْحَمْدُ فِي الْاٰخِرَةِۜ وَهُوَ الْحَك۪يمُ الْخَب۪يرُ
Bu kelime "haberi olmak " deyiminde vurgulanmış

Bütün övgüler, göklerdeki (uzaydaki) ve yerküredeki her şey kendisine ait olan Allah’a mahsustur! Ahirette de bütün övgüler ona mahsustur. O, (daima) doğru hüküm verendir, (her şeyden de) haberi olandır.

34/Sebe-2
يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِي الْاَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمَا يَنْزِلُ مِنَ السَّمَٓاءِ وَمَا يَعْرُجُ ف۪يهَاۜ وَهُوَ الرَّح۪يمُ الْغَفُورُ

O; yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni, oraya yükseleni bilir. O, çok merhamet edicidir; çok bağışlayıcıdır.

34/Sebe-3
وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَا تَأْت۪ينَا السَّاعَةُۜ قُلْ بَلٰى وَرَبّ۪ي لَتَأْتِيَنَّكُمْ عَالِمِ الْغَيْبِۚ لَا يَعْزُبُ عَنْهُ مِثْقَالُ
Bu kelime "zerre kadar " deyiminde vurgulanmış
ذَرَّةٍ
Bu kelime "zerre kadar " deyiminde vurgulanmış
فِي السَّمٰوَاتِ وَلَا فِي الْاَرْضِ وَلَٓا اَصْغَرُ مِنْ ذٰلِكَ وَلَٓا اَكْبَرُ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍ مُب۪ينٍۙ
Bu kelime "gün gibi açık " deyiminde vurgulanmış

İnkâr edenler "Bize (son) saat gelmeyecek." dediler. De ki "Hayır! Gaibi bilen Rabb’ime yemin olsun ki o size muhakkak gelecektir. Göklerde ve yerde zerre kadar bir şey bile ondan gizli değildir. Bundan küçük olsun büyük olsun ne varsa hepsi gün gibi açık bir kitaptadır.

34/Sebe-4
لِيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا
Bu kelime "iş yapmak " deyiminde vurgulanmış
الصَّالِحَاتِۜ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌ

Bu, iman edip güzel iş yapanları mükâfatlandırması içindir. İşte onlar için bir bağışlanma ve bereketli bir rızık vardır.

38/Sad-22
اِذْ دَخَلُوا عَلٰى دَاوُ۫دَ فَفَزِعَ
Bu kelime "telaşa düşmek " deyiminde vurgulanmış
مِنْهُمْ قَالُوا لَا تَخَفْۚ خَصْمَانِ بَغٰى
Bu kelime "hak (hakkını) yemek " deyiminde vurgulanmış
بَعْضُنَا عَلٰى بَعْضٍ فَاحْكُمْ بَيْنَنَا بِالْحَقِّ وَلَا
Bu kelime "ayrıcalık tanımak (göstermek)" deyiminde vurgulanmış
تُشْطِطْ
Bu kelime "ayrıcalık tanımak (göstermek)" deyiminde vurgulanmış
وَاهْدِنَٓا
Bu kelime "işin ortasını bulmak" deyiminde vurgulanmış
اِلٰى
Bu kelime "işin ortasını bulmak" deyiminde vurgulanmış
سَوَٓاءِ
Bu kelime "işin ortasını bulmak" deyiminde vurgulanmış
الصِّرَاطِ
Bu kelime "işin ortasını bulmak" deyiminde vurgulanmış

Davud'un yanına giriverdiler de o, onlardan telaşa düştü. Ona "Korkma!" dediler, “biz iki davacıyız. Birimiz, diğerinin hakkını yedi. Şimdi sen aramızda hak ile hüküm ver ve (kimseye) ayrıcalık tanıma. Ve bizim için (bu) işin ortasını bul.

38/Sad-26
يَا دَاوُ۫دُ اِنَّا جَعَلْنَاكَ خَل۪يفَةً فِي الْاَرْضِ فَاحْكُمْ بَيْنَ النَّاسِ بِالْحَقِّ وَلَا
Bu kelime "hissine (hislerine) kapılmak " deyiminde vurgulanmış
تَتَّبِعِ
Bu kelime "hissine (hislerine) kapılmak " deyiminde vurgulanmış
الْهَوٰى
Bu kelime "hissine (hislerine) kapılmak " deyiminde vurgulanmış
فَيُضِلَّكَ
Bu kelime "dalalete düşmek " deyiminde vurgulanmış
عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَضِلُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌ بِمَا نَسُوا يَوْمَ الْحِسَابِ۟

Ey Davud! Biz seni yeryüzünde halife yaptık. Sen insanlar arasında hak ve adalet ile hüküm ver, hislerine kapılma! Arzuların, seni Allah yolundan dalalete düşürür. Allah yolundan dalalete düşenler için hesap gününü unuttuklarından dolayı şiddetli bir azap vardır.

39/Zümer-1
تَنْز۪يلُ الْكِتَابِ مِنَ اللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْحَك۪يمِ

Bu Kitap, aziz ve hakim olan Allah katından indirilmiştir.

39/Zümer-2
اِنَّٓا اَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ فَاعْبُدِ اللّٰهَ مُخْلِصاً لَهُ الدّ۪ينَۜ

Biz sana Kitap'ı kesin gerçek olarak indirdik. O hâlde dini yalnız ona halis kılarak Allah'a kul ol.

39/Zümer-3
اَلَا لِلّٰهِ الدّ۪ينُ الْخَالِصُۜ وَالَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا
Bu kelime "dost edinmek " deyiminde vurgulanmış
مِنْ دُونِه۪ٓ اَوْلِيَٓاءَۢ
Bu kelime "dost edinmek " deyiminde vurgulanmış
مَا نَعْبُدُهُمْ اِلَّا لِيُقَرِّبُونَٓا اِلَى اللّٰهِ زُلْفٰىۜ اِنَّ اللّٰهَ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ ف۪ي مَا هُمْ ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَۜ
Bu kelime "ihtilafa düşmek " deyiminde vurgulanmış
اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْد۪ي مَنْ هُوَ كَاذِبٌ كَفَّارٌ

İyi bil ki halis din yalnız Allah'ındır. O'ndan başka dostlar edinenler (derler ki) "Biz bunlara sırf bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz." Şüphesiz ki Allah, ihtilafa düştükleri konularda aralarında hüküm verir. Doğrusu Allah yalancı ve çok inkârcı olan kimseyi doğru yola iletmez.

39/Zümer-46
قُلِ اللّٰهُمَّ فَاطِرَ
Bu kelime "yoktan var etmek" deyiminde vurgulanmış
السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ عَالِمَ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ
Bu kelime "göze görünmek " deyiminde vurgulanmış
اَنْتَ تَحْكُمُ بَيْنَ عِبَادِكَ ف۪يمَا كَانُوا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ
Bu kelime "ihtilafa düşmek " deyiminde vurgulanmış

“Ey gökleri ve yeri yoktan var eden, gaibi de göze görüneni de bilen Allah’ım! İhtilafa düştükleri konularda kullarının arasında hüküm verecek olan sensin.” de.

Bu sayfa yardımcı oldu mu?

Geri bildiriminiz için teşekkürler!
Güncelleme: 13.11.2025
Paylaş: